Türk Çağdaş Sanatı’nın Devrim Yılları: 80’ler
5 Kasım 2014 – 25 Ocak 2015
Hale Arpacıoğlu - Mevlut Akyıldız - Aydın Ayan - Bedri Baykam
İsmet Doğan - Serhat Kiraz - Kemal Önsoy - Bünyamin Özgültekin
Mithat Şen - Yusuf Taktak - Şenol Yorozlu
Kendinden önceki kuşaklardan beslenen ve daha önemlisi onların sağladığı yapının üzerine Türk sanatı için öncü ve taze açılımlar getiren 80’ler dönemi, sanat ortamımıza fark edilir kırılmalar yaşatmıştır.
80’lerden önce Türk sanatında süregelen çok farklı eğilimler, Osman Hamdi'den itibaren Oryantalistler, ardından Empresyonistler, Avni Lifij’den Abidin Dino’ya, Bedri Rahmi'den Nurullah Berk'e, d Grubu’ndan Paris Ekolüne, Nejat Melih Devrim’den Adnan Çoker’e, sosyal gerçekçilerden soyut ekole kadar geniş bir skalada değerlendirilebilir. Bu şekilde karşımıza çıkacak olan tüm sosyal ve toplumsal etkilerin şekillendirdiği sanat pratikleri 80’lerle birlikte bağımsızlaşmış hatta asileşmiştir. Referans noktası artık Akademi olmaktan çıkmış, genç Türk sanatı adım adım daha evrensel bir görüntüye kavuşmuştur. Devrim niteliği taşıyan bu geçişte, dönemsel farklılıkların ve yaşam biçimlerinin etkileri sanata direkt olarak yansımıştır. 1980-1989 arası Türkiye’de patlayan değişimlerin ele alınacağı sergide, bu kabuk değişimini fiilen en çok uygulamış 1950’li yıllarda doğmuş sanatçılar yer alacaktır. 2. Dünya Savaşı’nı yaşamamış, The Beatles, Pink Floyd, Rolling Stones'un müzikleri ve 68 Kuşağı rüzgarı ile gittikçe özgürleşen bir dünyada büyümüş, dolayısıyla tüm sosyolojik etkilerin önce bilinçli olarak tuallere ve hayal gücüne yansıdığı bir ortamda yepyeni ve farklı sanatçı kimlikleri oluşmuştur. Dünyayla iletişimin, diğer ülke ve kıtalarla etkileşimlerin önünün sonsuz açık olduğu bir ortamda, belgeli verileri göz ardı etmek oldukça zordur ve aynı zamanda tarihsel açıdan da büyük bir hata olur. Bu bağlamda 80 öncesi Türk sanatını ele aldığımızda, 12 Eylül darbesini takip eden süreçte yaşanan değişimleri çok daha somut olarak görebiliriz. Birden genel olarak tartışılmaz şekilde büyüyen tual ebatları, gittikçe içeriği polemiğe açık konular yansıtan eserler, farklı tekniklerin kullanımı ve bunun ötesinde yazılar, enstalasyonlar, happeningler! Politik sanatın güçlü ve agresif bir şekilde Türk sanatının içine düşmesi ve özellikle bunun enstalasyonlarla gerçekleştirilmesi dönem için son derece yenilikçi bir anlayıştı. Sanat alanında yaşanan polemiklerin ve değerlendirmelerin bir anda ateşlenmesi böylece körüklendi. Politik sanatın en önemli noktası ise, yaşanan tüm darbelere, işkencelere ve sansürlere rağmen kimi sanatçıların eserlerinin bu sıcak ve tehlikeli günlere eş zamanlı üretilmesiydi. Sanatla yüzlerine vurulan bu eleştiriler tam olarak olayların gerçekleştirildiği siyasal dönemecin ortasında yapılıyordu. Gittikçe büyüyen ve göz ardı edilemeyecek şekilde artan kadın sorunları da genç Türk sanatının üretiminde yerini alıyordu. Dönemin önemli sanat dergileri Yeni Boyut, Kalın, Hürriyet Gösteri, Sanat Çevresi, bu tartışmalara büyük ölçüde yer ayırıyor, Akademi de düşüncelerini, desteğini ve eleştirilerini kendi içinde yaşadığı çelişkilerden de kaçamadan çok sesli olarak kamuoyu ile paylaşıyordu.
Türk sanat ortamında yaşanan diğer bir evrim ise galeriler, koleksiyonerler ve “sold out” olan sergiler açısından yaşananlardı. Sanatın pazarlanmasına ilişkin getirilen yeni yöntemler, sanatçı profilinin değişmesi ve bağımsız genç bir kuşağın devreye girmesi, galericiliğin hızla büyümesi yine aynı dönemde yaşanmıştır. Yeni Eğilimler, Öncü Türk Sanatından Bir Kesit sergileri, isimlerine en uygun şekilde Türk sanatına hizmet etmiş ve sanatçılar için önemli sunum ortamları hazırlamıştır.
80’lerin sanatı, sonraki kuşağın ve hatta kendisinden önceki kuşağın birçok sanatçısının özgürleşmesinden son derece önemli rol oynadı. Sadece tual boyutu, renkler ve teknikte değil, hem sosyal hem de politik açıdan düşünsel özgürleşme ve buna bağlı üretimler bir birini takip etti. Bu arada başı çeken Yahşi Baraz, Nev, Urart, Siyah Beyaz ve diğer bazı galeriler sayesinde Türk resim alıcısının da alışkanlıkları değişmeye başladı ve bu "Yeni resim" koleksiyonlara girmeye başladı. Özellikle yurt dışı ilişkilerini arttıran ve sürekli hem Türkiye'de hem de yurt dışında var olan sanatçılar sayesinde, Türk çağdaş sanatı ilk defa Yeni dışavurumculuk akımından başlayarak "eşzamanlı" olarak bir akımı Batı ile aynı anda ülke sınırları içinde paralel yaşadı. Bunu hızlandıran bir başka konu ise, yine Sanat Tarihi ve Batı ile köklü ilişkiler kuracak olan eleştirmen, Küratör ve sanat tarihçilerin bu dönemde ortaya çıkmaya başlamasıydı. Beral Madra, Emin Çetin Girgin, Jale Erzen, Hasan Bülent Kahraman gibi isimler, bu süreçte, 1980’lerde kimliklerini ortaya koymaya başladılar.